Covid-19 pandemisi ve üst üste gelen krizler, bu yıl küresel ekonomi açısından zor bir yıl olacağının göstergesi. Ukrayna’da yaşanan savaşla birlikte baş gösteren enerji krizi, fosil yakıtların tüketimiyle etkilerini gün geçtikçe daha derinden hissettiğimiz iklim krizini tekrar gündeme getirdi.
Uzmanlara göre küresel ekonomi ve fosil yakıt enerjisi sürdürülebilir değil. ‘Yeşil Ekonomi’ üzerine çalışmaları ile bilinen Ekonomist Prof. Dr. Robert Pollin ile dünyanın içinde bulunduğu krizi ve çıkış yollarını Birgün’den Umut Can Fırtına ve Umut Serdaroğlu’na anlattı.
2008’de yaşanan küresel ekonomik kriz büyük sorunlara yol açtı. Şimdi de pandemi ve savaş nedeniyle dünya yeni bir ekonomik krizle karşı karşıya. Hükümetler artan enflasyona karşı birtakım adımlar atmaya başladı. Bugün yaşadığımız krizi nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Bugün yaşadığımız kriz, ekonomik faaliyetlerin çok önemli kısımlarını durduran Covid kapanmalarıyla doğrudan bağlantılı. Şimdi ise bundan çıkıyoruz. Dünya çapında devletlerin ekonomileri canlandırmak için büyük müdahaleleri olmasaydı, Covid’in ekonomik etkisi çok daha şiddetli olurdu. Covid döneminde yapılan ekonomik teşvikler, barış zamanında tarihsel olarak dünyada eşi görülmemiş düzeydeydi. Abartmıyorum, hiç böylesi görülmedi.
Şimdi olan ne? Birincisi, Covid pandemisi hala yayılıyor olmasına karşın, kapanmalardan, Covid ekonomisinden çıkış sürecindeyiz. Bir yanda karşı karşıya kaldığımız bu kapanmalar neticesinde arz kıtlığını, üretimin çöküşünü yaşıyoruz ve bu her biçimde ortaya çıkıyor.
Yapılan büyük teşvikler ekonomiyi ‘patlatıyordu’. Teşvik programının aşamalı olarak sonlandırılması neticesinde ekonomik yavaşlama yaşıyoruz.
Büyük oranda Covid yüzünden mi? Covid koşulları belirledi. ABD’de Covid ekonomisinde her şeyi ele aldığımızda, genel teşvik seviyesi GSYİH’nin yüzde 40’ına denk geliyordu; İkinci Dünya Savaşı’ndakinden bile büyük bir oran. Şimdi ise bu yok oluyor. Bir diğer örnek ise, çocuklu ailelere kayda değer bir yardım yapılıyordu. ABD’de çocuk yoksulluğunu bir yılda yarıya indirecek gücümüz var. Bu bize istediğimizde yapabileceklerimizi gösteriyor. Şimdi ise bu program ortadan kaldırıldı; bu yüzden çocuk yoksulluğu tekrar artmaya başladı.
Türkiye’de de büyük bir enflasyon sorunu var. Ekonomi yönetiminin uyguladığı düşük faiz politikası karşısında Türk Lirası tarihin en değersiz dönemini yaşıyor. Türkiye ile ilgili izleniminiz nedir?
Anladığım kadarıyla Türkiye’de enflasyonun en büyük sebebi döviz kuru. avro ve dolara bağlı olarak liranın değer kaybetmesi ithalatı daha pahalı hale getiriyor, bu da yurt içi fiyatları artırıyor. Merkez Bankası’nın faiz oranlarını düşürmesi paranın değerinin düşmesine, dolayısıyla ithalat fiyatlarının yükselmesine, bu da tüm ekonomiye yayılmasına sebep oluyor.
ENFLASYONUN ÇÖZÜMÜ NEOLİBERALİZMDEN UZAKLAŞMAK
Enflasyonla mücadele için nasıl bir politika geliştirilmeli?
Tedarik zincirindeki sorunların büyük kısmı önümüzdeki 6 ay ila bir yıl arasında kendi kendine çözülecektir. Ücret artışları garantiye alındı. Dolayısıyla daha yüksek ücretli bir ekonomiye doğru ilerlemeli ve bu şartlar altında faaliyet göstermeliyiz. Yaklaşık 40 yıldır neoliberalizm şartlarının temel bir özelliği işçilerin güç kaybetmesi ve ücret artışı alamamasıydı. Şimdi ise bu yaşanan ekonomik yapı için büyük bir kazanç. Mütevazi ücret artışları almaya çalışan işçilerin tek dayanağı enflasyondur. Çünkü işletmeler işçilerin hiçbir zaman ücret artışı almasına alışık değiller, bu yüzden fiyatları artırıyorlar. Dediğim gibi “iyi huylu enflasyon kaynağı” budur. İşçilerin ücret artışı alması, işletmelerin mutlaka fiyatları yükseltmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Bunun alternatifi olarak işletmeler ya üretkenliklerini artıracaklar ya da daha az kâr elde edecekler; bu da neoliberal yapıdan uzaklaşmak demek.
Enerji konusuna gelirsek. Enerji fiyatları daha yüksek olmalı. Enerji üretmek için fosil yakıtların tüketilmesi sebebiyle bir iklim krizi yaşıyoruz. Kişisel olarak, daha fazla tüketime sebep olacağı için petrol ve benzin fiyatlarının düşmesini desteklemiyorum. Bunu yerine, ABD Kongresi’ne sunulan bir önergedeki gibi petrol şirketlerinin kârlarının vergilendirilip bu vergilerin insanlara dağıtılmasıyla daha da yükselecek fosil yakıt enerjisi fiyatlarının bir kısmının telafi edilmesini önerebilirim. Aynı zamanda insanları enerjiyi daha verimli kullanmaya, ardından daha ucuz olan temiz, yeşil enerjiyi, güneş, rüzgâr enerjisini kullanmaya teşvik etmeyi önerebilirim. Bunlar gerçekten fosil yakıt enerjisinden daha ucuz.
Uzmanlık alanınız “Yeşil Enerji” ve “Yeşil ekonomi. Peki “Yeşil Ekonomi” yeni kapitalizm midir?
Soldan birisi olarak bana göre, iklim krizini kapitalizm içerisinde çözmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü sosyalist bir ekonomiye geçiş yapmayı beklemek için fazla zamanımız yok. Bu geçiş uzun sürecek. 1930’lardaki Büyük Buhran’da yapılan “Yeni Mutabakat” gibi “Yeni Yeşil Mutabakat” da kapitalizm içerisindeki eşitlikçi bir program.
“Şu anki mevcut kurumlar neler? Kurumlardaki mevcut politik çerçeve içinde nasıl çalışabiliriz?” diye düşünüyoruz. Ve evet, bu kapitalist ve kâr elde edecek “yeşil enerji şirketleri” olacağı anlamına geliyor. Aslında bu şirketleri yatırım yapmaya teşvik etmek istiyoruz. Olacak şeylerden biri; eğer yeşil kapitalisti teşvik ve sübvanse ediyorsanız, o zaman çalışma standartları ve çevre standartları oluşturabilirsiniz. Bu sektörlerde istihdamda büyük bir artış olacağı için işçinin gücünü, sendikalaşmayı genişletmek için bir fırsat olacak. Devlet desteği alacaklar. Bu desteği iyi çalışma standartları oluşturmaya koşullandırabiliriz. Örneğin ABD’de uzun süredir kamu ihaleli, devlet sözleşmeli inşaat işlerinde çalışanların çalışma standartları çok iyi. Devlet işinde inşaat işçisi olarak çalışırsanız, sadece saf piyasa ekonomisinde olması sebebiyle düzenlemeye tabi olmayan bir işe göre iki kat fazla para kazanırsınız. Durumu buna benzetebiliriz. Büyük ölçekli yeşil yatırımlar – ki bunlara kesinlikle ihtiyacımız var- olacaksa, aynı zamanda bu anlaşmanın bir parçası olarak çalışma standartlarını da ekleyebiliriz.
Yeşil Ekonomi’ye geçişin işçi sınıfı üzerindeki etkisi ne olur?
Yeşil Ekonomi alanında araştırmalarıma ilk başladığımda, tam da bu konu üzerine çalışmalar yaptım. Çünkü yeşil ekonomiye geçiş yapmanın öncülü bir sürü iş alanını sonlandırmak olacak ve bu da işsizliğe sebep olacak. Dolayısıyla iş ile çevre arasında bir seçim yapmak zorunda kalacağız. Araştırmam bunu anlamak üzerineydi. Sonuç ise yeşil ekonomiyi kurmanın aslında yeni iş alanları yaratmada devasa bir kaynak yaratacağı yönünde oldu. İnsanlar yeni bir enerji sektörüne ve buna bağlı faaliyetlere yatırım yapacaklar. Bu yatırımlar; herhangi bir yatırım da yeni iş alanları yaratacak.
Sakız fabrikasına yatırım yaparsanız, sakız fabrikasında çalışacaklara iş imkânı yaratırsınız. Bu yeşil enerji için de geçerli. Hatta benim ve çalışma arkadaşlarımın yaptığı araştırmalar hatırı sayılır iş fırsatları yaratacağını gösterdi.
Bu sırada fosil yakıt endüstrisinin giderek yok olması gerektiğini biliyoruz. Buradaki iş alanları da yok olacak. Bu yüzden iki şeyi birbirine karıştırmamalıyız. Burada tüm işler değil, fosil yakıt endüstrisindeki işler kaybolacak. Fosil yakıt endüstrisindeki işlerde çalışanların başka işlere geçiş yapmalarını sağlayacak geçiş programları yapmalıyız. Bu programlar iş bulma garantisi içermeli ki yeni işleri olacağını bilmeliler. En az aynı ücreti alacakları ücret garantilerini, emeklilikleri garanti altına almayı içermeli. İhtiyaç duyulan mesleki eğitimi, hatta gerektiğinde yer değiştirme imkanlarını içermeli. En kritik nitelikler bunlar.
ABD’nin en yoksul ve kömüre en bağımlı eyaleti olan Batı Virginia’da çalışmalar yaptım. Ve çalışmalar şunu gösterdi ki, bu en yoksul, kömüre bağımlı eyalette bile kömürde yeşil enerjiye geçiş yapıldığında, iş bulma imkânlarında büyük bir artış gözlemliyoruz.
Enerji endüstrisindeki şirketlerin bu geçişe razı olduklarını düşünüyor musunuz?
Petrol şirketleri, kömür şirketleri kesinlikle değil. Neden olsunlar? Bu onların işi. Diğer şirketler için ise, razı olmamaları için bir sebep yok. Bu aslında yeni işletmelerin büyümesi için büyük bir fırsat. Hatta yeşil ekonominin niteliklerinden birisi büyük, tekelci enerji işletmelerinden, elektrik hizmetlerinden çok daha küçük alanlarda çalışabilmeleri. Küçük çapta iş birlikleri, toplumun kullanımı için güneş enerjisi sağlanabilir. Tüm bunlar mümkün ve ortaya çıkmaya başladılar.
ABD’de bile, ne gariptir ki yeşil enerjinin en büyük kaynaklarından biri, genellikle Cumhuriyetçilere oy veren Orta-Batı eyaletlerindeki çiftçiler. Tarım arazilerine kurdukları rüzgâr türbinleriyle faydalanıyorlar. Rüzgâr türbinleri elektrik üretiyor, onlar da daha fazla para kazanıyor. Bu şekilde iş birlikleri yapabilirsiniz. Bunlar yeni işletme mülkiyeti biçimleri için ortaya çıkan fırsatlardan bazıları. İş birliği yapan, sosyalist ya da kapitalist, hiç fark etmez.
Orta-Batı eyaletlerindeki cumhuriyetçi çiftçilerin bunu yaptıklarını söylediniz, ancak bunu somut bir fayda elde ettikleri için yapıyorlar. Diğerlerine nasıl göstereceğiz?
Burada sizin yaptığınız işin, bu hikayeleri yayan insanların yaptıklarının önemi ortaya çıkıyor. Orta-Batı’daki çiftçilerle ilgili ilginç bir nokta, bilinçleri yaptıkları işten çok kopuk. Bu çiftçilerden hiçbirini kişisel olarak tanımıyorum. Ancak şunu biliyorum ki, rüzgâr enerjisinde en yoğun kullandıkları “ikili kullanım” dediğimiz şey. Tarım faaliyetlerini yapmaya devam ediyorlar. Ancak şimdi rüzgâr enerjisi sayesinde yeni bir gelir kapıları da oldu. Bunun varlığını, azımsanmayacak bir şey olduğunu, yine de bir seçim olduğunda yeşil dönüşüme karşı olan Cumhuriyetçilere oy vereceklerini biliyorum. Yani bizim bir zamanlar “yanlış bilinç” olarak adlandırdığımız bu durumu anlamak için biraz derinine inmemiz ve bunun üstesinden gelmemiz gerekiyor. Yine de kritik noktalardan biri; insanlar dengeli bir yeşil dönüşümün işleri, enerji maliyetlerini düşürmesi, toplum sağlığı ve iş imkânları yaratması gibi birçok şeyi anladıklarını düşünüyorum.
HER ALANDAKİ EŞİTSİZLİK 10 KAT ARTTI
Her alanda bir eşitsizlik söz konusu. Bir yandan gelir eşitsizliği sürerken, karbon salımında da zenginler büyük paya sahip. Bu eşitsizlikler nasıl önlenebilir?
Çevre sorunlarından bağımsız olarak, neoliberalizm altında yaşanan eşitsizliğin seviyesi gözler önünde, değil mi? Bundan 50 yıl önce gelir büyük bir gelir adaletsizliği vardı. Ancak şimdikiyle karşılaştırılamaz bile. Yine ABD’yi ele alalım. 1970’te ortalama bir CEO, ortalama bir işçiden 20 kat fazla kazanıyordu. Ortalama bir işçinin yıllık geliri günümüzün parasıyla 50 bin dolar iken, ortalama bir CEO’nun yıllık geliri 2 milyon dolardı. Şimdi ise ortalama bir işçi yine 50 bin dolar kazanırken, ortalama bir CEO 20 milyon dolar kazanıyor. Yani eşitsizlik 10 misli olmuş. Tekrar söylüyorum, bu yeşil ekonomiden tamamen bağımsız. Bu yüzden bu büyük eşitsizliği ortadan kaldırmak için neoliberalizmi yenmemiz gerekiyor.
Zenginler doğası gereği yoksullardan daha fazla tüketiyorlar. Daha eşitlikçi bir dönüşüm yolu yaratmak istiyoruz. Ardından bu zenginlerin yeşil enerji tüketmelerini sağlamalıyız. Gelecekte yine zengin insanlar olacak. Hala yatları olacak, uçaklarla daha fazla gezmeye devam edecekler. Ancak zamanla; birincisi eşitsizlikleri azaltacağız; ikincisi düşük gelirle yüksek geliri tanımlayan denklemden en azından karbon salımını çıkaracağız.
Ukrayna’da yaşanan savaş bir enerji krizini tetikledi. Özellikle Avrupa’da akla gelen ilk çözüm nükleer enerji oldu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Nükleer enerji konusunda savaştan çıkardığım ders; nükleerin kötü bir çözüm olduğuna daha da ikna oldum. Neden? Şöyle, Putin ne yaptı? İlk dört gün içerisinde Çernobil’e gitti. Doğrudan Çernobil’e gitti, orayı ele geçirdi ve orayı bir silah olarak kullanabilir. Çernobil’deki faaliyetler durdurulmuş olmasına rağmen, hala yüksek sıcaklık yakıtları var. Bu yakıtların soğuk tutulması gerek ve bu da elektrik sayesinde sürdürülüyor. Eğer Putin elektrikleri bir günlüğüne kapatırsa, bu nükleer çubuklar tekrar ısınarak patlar ve çevreye radyasyon yaymaya başlar. Bunu yapmadı. Yapabilirdi. Ve bildiğiniz gibi dünyada ‘Putinler’ olacak. Tek ‘kötü adam’ o değil. Sonsuz nükleer enerjisi olan bir dünya kurmak, bu son derece büyük tehlikeler için fırsat yaratacak. Bu yüzden nükleer uzun vadeli bir çözüm değil. Yenilenebilir enerji için daimî bir yoğunluk ve kararlılık göstermemiz lazım, çünkü temiz ve güvenli olan bu. Nükleerin temiz olduğunu ve hiçbir karbon salımı olmadan elektrik ürettiğini söyleyebilirsiniz; ama güvenli değil ve hiçbir zaman da olmayacak.
***
KÜRESEL ENFLASYONU ARTIRAN ÜÇ FAKTÖR
Küresel ekonomide enflasyon riski büyüyor bunun nedenleri nedir?
Genel enflasyonda üç faktör var. Birincisi tedarik zincirindeki sorunlar. Araba örneğindeki gibi, bilgisayar çiplerindeki eksiklik araç üretmeyi zorlaştırıyor, bu da ikinci el araç fiyatlarını yükseltiyor. Çünkü yeni araç yapacak tedarik sağlanamıyor.
İkincisi, bildiğiniz gibi Covid ekonomiyi çöküntüye uğratıyordu. Ekonomik çöküntü işsizliğin artmasına, bu da işçilerin toplu sözleşme gücünün azalmasına ve maaşların düşmesine sebep oldu. Teşviklerle birlikte hızla iyileşmeye giden ekonomiyle, işçilerin toplu sözleşme gücü ve maaşları arttı. En azından aşina olduğum ekonomilerde durum böyle. Bu ikinci faktöre “iyi huylu enflasyon kaynağı” diyorum, çünkü işçiler maaş artışını hak ediyor.
Üçüncüsü ise enerji. Tekelci bir enerji piyasasında tedarik zincirinin bozulmasına şahit olduk. Şirketlerin bu durumlarda fiyatları arz-talep tecrübelerinin önerdiğinin çok daha üzerine çekebilme gücü var. Örneğin ABD’de perakende benzin fiyatları bir buçuk yıl öncesine göre yüzde 150 daha fazla. Olanları arz kıtlığı temeli dışında tartışmak için hiçbir sebep yok. Şirketler, arz kıtlığından fiyatları yükselterek çıkar sağlayanlar.
***
ROBERT POLLİN KİMDİR?
Prof. Dr. Rober Pollin, Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde ekonomi profesörlüğü yapıyor. Ayrıca Üniversite bünyesinde kurulan Politik Ekonomi Araştırma Enstitüsü’nün (PERI) kurucu eş direktörlüğünü yürütüyor. Pollin Enerji ve Donanım (PEAR) isimli yeşil enerji firmasının da kurucusu. Amerika Enerji Departmanı, Uluslararası Çalışma Örgütü, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve başka birçok kuruma yeşil ekonominin kurulması konusunda danışmanlık yapan Pollin, Nisan 2022’de ABD hükümetine fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını ve temiz enerjiye geçişi sağlamak için ABD’nin önde gelen üç petrol şirketi olan ExxonMobil, Chevron ve ConocoPhillips’in kontrol hisselerinin satın alınmasını tavsiye etti. Pollin’in en önemli eserleri arasında, Noam Chomsky ve C. J. Polychroniou ile birlikte 2020’de yayımladığı İklim Krizi ve Küresel Yeşil Yeni Düzen – Gezegeni Kurtarmanın Politik Ekonomisi bulunuyor.