Ekonomist Ali Ağaoğlu ile gazeteci Hakan Güldağ bu haftaki Şans Sohbetleri’nde Merkez Bankası’nın faizi bir puan daha aşağı çekerek yüzde 13’e indirmesinin etkilerini tartıştı. Krediye erişimde yaşanan güçlüklerin devam ettiğini kaydeden ikili, bir sanayicinin “Reel sektör de, ayağını gazdan çekti, frenin üzerine koydu, bekliyor” sözlerini hatırlattılar, bazı işletmelerin “sipariş alamama yönünde eğilimler görülüyor” serzenişlerine dikkat çektiler.
Firmaların kendi aralarındaki alışverişlerin zayıfladığı dile getirilen sohbette, bir bankacının “Ekonomide en çok, bir ani duruştan korkuyorum” açıklamasının anlamı sorgulandı. Avrupa pazarında yaşanan daralmanın Türkiye için majör etkileri olacağı belirtilirken “Dolar/TL, Merkez Bankası’nın tam saha presiyle sabit tutulmaya çalışılıyor. Bir süre sonra ihracatçı, ‘kuru biraz daha gevşetin’ diyecek. Finansman bulamazsa üretimi zorlaşacak” denildi.
Güldağ: Merkez Bankası politika faizini 100 baz puan daha indirerek 13’e çekti… Rasyonel bir adım gelmedi bana…
Ağaoğlu: Zaten rasyonel bir politika izlenmiyordu ki… Onun için bana sürpriz olmadı. Neyse senin yorumunu dinleyeyim.
Güldağ: Her an herşeyin olabildiği bir ülke haline geldik iyice. Piyasaların beklemediği bir karar olduğu kesin. İzahı zor. Mizahını da yapmayayım şimdi. Ama ‘bir yaşıma daha girdim’ diye diye iyice yaşlandık onu söyleyeyim. Aklına fikrine güvendiğim akademisyenliği de olan bir bankacıya ‘rasyonel kavramlarla izah edemediğimi’ söyleyip yorumunu sordum. “Ama kendileri rasyonel davrandıklarını düşünüyor” dedi. Üç-dört gerekçe saydı: “Faiz indirme söylemini geri çevirmek bu saatten sonra zaten zor. Onun için bu söylemi siyaseten faiz indirme söylemini güçlü tutmak istiyorlar. İkincisi, büyüme ile ilgili negatif sinyalleri alıyorlar. Son dönemde Merkez Bankası Başkanı’nın da katıldığı TOBB’daki toplantılarda ‘Büyüme yavaş, kredi faizi yüksek’ denilerek bunun zemini de yapıldı. Bana göre Cumhurbaşkanı burada hiç şaşırtmıyor. Başından bu yana, ‘büyüme ve istihdam’ diyor. ‘Bir kere fabrikalar küçülmeye başlarsa arkasını toparlayamayız, asıl felaket o zaman başlar’ diye düşünüyorlar. Üçüncüsü, ağustos ayında ya da izleyen ayda enflasyonun küçük de olsa gerileyeceği bilgisini almış olabilirler. O zaman bu ay indirime gitmek, ‘Faizi indirdik, enflasyonu düşürdük’ demek için uygun bir zaman. Keza dövizde de bir takım imkanlar bulunduğu ortada. ‘Faizi de düşürürüz, dövizimizde gelir’ algısı oluşturulmak isteniyorsa, onun için de bir adım atılacaksa zamanıydı. Öte yandan, krediyi de istediğimiz gibi kontrol ederiz arka kapıdan diye düşünüldüğünü anlıyoruz.” O zaman kurlar, enflasyon, CDS’lerin yukarı çıkması ne olacak’ diye soracak oldum, “Pek umurlarında değil, öncelik büyüme ve dolayısıyla istihdamda” dedi.
Ağaoğlu: İlginç bir yorum…
Güldağ: Bir de Merkez Bankası’nı çok yakından tanıyan bir hocamıza sordum. ‘Yavaşlama sinyalleri mi bu kararı aldırdı sizce’ diye. “Yavaşlama sinyalleri güçleniyor ama ben doğrusu kredide bir ‘U’ dönüşü bekliyordum. Bu indirim kararı bir yere oturmuyor. 1 puan indirince, 25 yerine 24 faizle kredi alsa ne fark edecek? CDS’leri, döviz kurunu bu kadar oynatmaya değer mi? Bence Merkez Bankası’nın gerekçe olarak yazdığı açıklamalar komik” dedi.
Ağaoğlu: Dinliyorum seni…
Güldağ: Önceki sohbetimizde Merkez Bankası’nın ayağını gazdan çektiğine ve finansmana erişim sıkıntısının arttığına dikkat çekmiştik. Bir sanayici bizim o sohbeti hatırlatarak, “Reel sektör de, ayağını gazdan çekti, frenin üzerine koydu, bekliyor” dedi. Biraz önce bahsettiğim bankacı dostumuz, krediye erişim sıkıntısı nedeniyle işletmelerden sipariş almama yönünde eğilimler görmeye başladıklarını anlattı. Firmaların kendi aralarındaki alışverişlerinde zayıflama olduğunu dile getirdi. Ki, biz de sahada bu yönde gelişmeleri izliyoruz. “Peki bu işin sonu nereye gidecek” diye sorduğumda, “Ekonomide en çok bir ani duruştan korkuyorum” yanıtını verdi.
Ağaoğlu: Firmaların aralarındaki alışverişin, ticaretin zayıflaması aslında bizim daha önce konuştuğumuz “ödeme sistemlerinde kan akışı durmamalı” tespitimizin bir yansıması. Krediye ulaşımın zorlaştırılması ile ödeme sistemlerinde aksaklık olabileceğini, bir riskin doğacağını konuşmuştuk. En basit anlatımıyla parasını alamayacak diye korkuyor iş insanları. Alamayınca da kendi ödemesini yapamayacak. İşte bu bizi, bankacı dostumuzun dikkat çektiği “ani duruş” dediğimiz yere götürür. Bu nedenle ödeme sisteminin tıkanmaması gerektiğini vurguladık. Böyle bir risk eskiden hiç konuşmadığımız kadar gündemimize girmiş durumda. Ben ödeme sistemlerinde aksama ihtimaline değinirken, ‘ani duruş’ lafını telaffuz etmemiştim. Daha sık duyabiliriz.
Güldağ: Bankalarla sanayiciler arasındaki piyasanın hacmi 2 ise, sanayicilerin ya da iş dünyasının kendi arasındaki hacim belki 10. Bu iç piyasa tabii. Geçen hafta ihracat tarafında da sıkıntılar yaşanabileceğini söylemiştin.
Ağaoğlu: Avrupa pazarı daralıyor. Enflasyon arttığı için Euro faizi artıyor ama Euro değer kaybediyor. Türkiye için çok majör bir etkisi var bunun. Talep düşüşü artıyor Avrupa’da. Artan enflasyona ve işçilik maliyetlerine karşın işletme sermayesi ihtiyacı sıkışıklığı var. İhracatın finansmanında zorluk yaşanıyor. Dolar/TL Merkez Bankası’nın tam saha presiyle sabit tutulmaya çalışılıyor. Kurunuz sabit, diğer gelir veya gelir artırıcı kalemlerinde de teknik olarak azalan bir etki var. Bir süre sonra ihracatçı, ‘kuru biraz daha gevşetin’ diyecek. Finansman bulamazsa üretimi zorlaşacak.
Güldağ: Bankacı dostumuz krediye erişimde 4 kategoriden bahsetti. Diyor ki; “hükümetin istediği yönde hareket eden, yani ihracat yapan, döviz getiren, KKM’ye geçen bir kesim var ve bunların özellikle kamu bankalarına ulaşımı rahat. Aynı pozisyonda olan ama kamu bankaları başta erişimleri kolay olmayan bir ikinci grup daha var. İtirazların, ses yükseltmelerin geldiği gruplardan biri bu kesim. Üçüncü bir grup, ithalat yapıyor ağırlıklı, ara malı üretiyor. Bu kesimin zaten krediye ulaşımı istenmiyor. Bir de işi şu ya da bu nedenle iyi yürümeyen bir kesim daha var. Bu kesim de şu sıralar sesini yükseltmeye çalışıyor, acaba bizi kurtaracak da bir şeyler gelir mi diye.”
Ağaoğlu: Bankacı dostumuzun söylediği bu 4 kategori aslında tarih boyunca hep vardı. Ama o eskinin Eximbank’ın ortalıkta olmaması asıl sorun. Arkasında TL dövize gidecek korkusu var. Bu paranoyadan vazgeçmek lazım. Krediler açılmazsa sorun büyür. Güldağ: Nasıl?
Ağaoğlu: Kredi bulma aslında kaldıraçlandırma işi. Yani sizin 1 liranız varken, 1 lira da kredi bulunca 2 liralık işlem hacminiz oluyor. 1 liralık kredi bulamadığınızda tekrar 1’e geri döneceksiniz. Ama birinizin tahsilat süresi uzun olduğunda bugün işletmenizi de çalıştırmak için peşin paraya dönmek istediğinizde, karşı tarafta size peşin parayı ödeyecek kişi bulamayabilirsiniz. Bu durumda korkarım şirketler zor duruma düşecek. O zaman bahsettiğin birinci gruptaki şirketlere nur yağacak. Onlar belki dara düşen diğerlerini gidip satın alacaklar. Ya tekelleşmeye ya daha fazla zombiye doğru gidilecek.
Güldağ: Hatırlarsan katıldığımız toplantılardan birinde sektör temsilcisi “bizi karsızlık değil, nakit akışı batırır” dedi.
Ağaoğlu: Kesin kuraldır. Ben 10 liraya alıp 9 liraya satarım. Sürekli olarak bunu yapabilirim. Teknik olarak da bilançomun zarar hanesine sürekli yazarım. Tesla örneği güzel örnektir buna. Bir ara detaylı anlatırım. 10 liraya mal edip 5 liraya satıyor diyelim. Her 1 lira zarara karşı 1 lira fonlama bulabildiğiniz sürece siz bu zararı sonsuz süre devam ettirebilirsiniz.
Güldağ: Yoğun KKM dönüşü sürecindeyiz. 18 milyar doları ağustosta olmak üzere büyük bölümü kurumsal ve TCMB kaynaklı temmuz ile ağustosta 30 milyar dolarlık KKM’nin dönüşü hesaplanıyor. Yüksek bir döviz talebi olup olmayacağı merak ediliyor.
Ağaoğlu: Ben ona bağ bozumu diyorum. Kur Korumalı Mevduat bağ bozumu ayındayız. KKM çabuk bitirilecek, ara çözüm olarak üretilmiş gibi bir enstrümanken hayatın bir parçası haline geldi. KKM’ye olan ihtiyaç ortadan kalkmadı veya bunun kullanılmasına yol açan ortamda majör ve önemli bir iyileşme de hissedilmedi.
O yüzden de risk olarak görülüyor. KKM’ye devam etmek isteyen insanlar hakikaten azalıyor veya tereddütlü devam ediyorlar. Diğerleri de işte biz bir çekelim bir alabilelim bakarız, sonra tekrar yenileriz gibi bir belirsizlik ve güvensizlik ortamı var. Yani güvensizlik dediğim biraz evvel söylediğin iş dünyasına yansıma. Yine bankacının söylediği gibi bir ani duruş riski.
Doğalgazda belirleyici ‘hava durumu’ olacak
Güldağ: Petrolde, zayıf gelen ekonomik göstergeler ve İran’la nükleer anlaşmanın sağlanacağı haberlerinin etkisiyle dalgalı görünüm devam ediyor. Avrupa’da gaz fiyatlarında yükselme sürüyor. Gazprom, kış aylarında fiyatın 4 bin doları aşabileceği uyarısında bulundu.
Ağaoğlu: İran denkleme girerse 85 doları görebilirim demiştim. Bu sene büyük ihtimalle 95 dolar seviyesini baz yapacağız diye düşünüyorum yıl sonuna doğru. Çok az altına inip çok az üstüne çıkar gibi görünüyor. Böyle kırılıp dökülecek bir denklem petrol tarafında az şimdilik. Doğalgaz tarafı ise sürprizlere gebe diyeyim. Bir defa çok net olan bir şey var, hava durumu belirleyici olacak. Yani havalar ılıman giderse bir yere, soğuk giderse başka bir yere evrilecek. Stoğunuz kırılgansa eğer bu hava durumundan çok net etkileneceksiniz demektir.
Euro’da ‘kötü senaryo’ ihtimali artıyor
Güldağ: İhracatımız açısından da önemli olan Euro/Dolar paritesi 1,01-1,02 bandında yön arıyor. Türkiye’ye etkisi bakımdan nasıl bir senaryo ağır basıyor sence?
Ağaoğlu: Parite 1’e kadar geldi. Amerika’daki faizler yavaş artırılacak deyip tekrar 1,03’lere geldi. Euro tarafı toparlanamadığı gibi hala kötü bir senaryo ihtimali artıyor. Yani 1’e tekrar gelir ve kırarsa ikinci deneme de hakikaten 0,92 – 96 bölgesinde bir yere kadar gidecek Euro. Parite 1,25, hatta bir sene önce 1,17’lerden bugün 1’lere gelmiş durumda. Yani baktığın zaman yüzde 15’lik değer kaybından söz ediyoruz. Çok ciddi bir değer kaybı bizim için. Genel döviz miktarında doğrudan Euro bazında azalma. Daha da değersizleşecek bir Euro Türkiye için daha ciddi bir problem haline gelir.